Ünlü mimar Murat Atabarut ve eşi Arzu Atabarut’un zevkle döşenmiş ev ve “Cennetten bir köşe” olarak tarif edilebilecek bahçelerine konuk oldum.

Mekân antika ve sanat eserleriyle dekore edilecekse ilk akla gelen mimarlardan biri o. Türkiye’de pek çok köşk ve yalının dekorasyonunda Murat Atabarut’un imzası var. Hatta İsviçre, Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya’da birçok konut ve ofiste de… Murat Atabarut’un eşi Arzu Atabarut da tasarıma meraklı. Hindistan’dan getirdiği mücevherleri, küçük showroom’unda sergiliyor. Murat Atabarut’la ülkemizde pek de yol alamadığımız dekorasyon meselesini, Arzu Hanım’la ise erkeklerin aksesuvara olan ilgisizliğini konuştuk.

■ Mimarlık ata mesleği mi?

Ne dedemin, ne de babamın iş hayatı olmamış. Maddi sebeplerden ve mimarlığı çok sevmemden dolayı okulu bitirir bitirmez çalışmaya başladım.

■ Mimar olmak hep istediğiniz bir şey miydi?

Mimarlık dışında hiçbir meslek düşünmedim. İlkokul öncesinde bile kartondan maket evler yapardım. Matematiğe olan olağanüstü kabiliyetsizliğim bile mimar olmama engel olamadı.

 Sizi en çok ne tür projeler heyecanlandırır?

Mekân ve kullanıcısıyla iletişim kurabildiğim her türlü proje beni heyecanlandırır. Şu sıralar bir dostumun hayvanat bahçesi için gergedan barınağı tasarlıyorum.

■ Enteresan bir projeymiş.

Günlerdir dünyadaki hayvanat bahçelerinde yapılmış örnekleri inceliyoruz zira hem estetiğin hem de işlevselliğin mükemmel olması lazım.

■ Ülkemizde dekorasyon hâlâ “Şu kişide de var bende de olsun” noktasında mı?

Genel olarak seçimlerin çok bireysel kararlarla yapıldığını söylemek maalesef hâlâ güç. Moda hâlâ dekorasyon sektörünü fazlasıyla yönlendiriyor. Bir ceket ya da ayakkabıyı size uymadığını düşünerek bir kenara atabilirsiniz ancak sadece moda olduğu için kişilerin kendilerine uymayan ve benimseyemeyecekleri mekânlar yaptırıp onların içinde yaşamaya çalışmaları bence çok yazık.

‘İlk romanı biri kulağıma fısıldadı’

■ Roman da yazdınız. Kitap fikri nasıl doğdu?

Dünyanın tamamen materyalist bir yönde ilerlemesi, insanların birbirleriyle ve tabiatla olan ilişkilerinin gözle görünür biçimde, her geçen gün bozulması beni kitap yazmaya itti.

■ “Kış Masalları” romanınız için “Adeta biri kulağıma fısıldadı, hiç not tutmadım” diyorsunuz.

Gerçekten de sanki biri kulağıma fısıldadı. Hatta öyle ki, bazen kulağıma fısıldananları yazmaya elimin sürati yetişemiyordu.

■ “Kitaptaki bazı karakterler gerçek” diye belirtmişsiniz. Çok yakınlarınız var mı bu karakterler arasında?

Kitaptaki tarihler ve mekânların doğru olması için dört defa Batum’a gittim. Birçok bilginin arşivlerden bulunup çıkartılmasında Gürcistan Dostluk Derneği Genel Sekreteri Murat Kasap’ın büyük yardımları oldu. Ayrıca Batum’da iki tarih profesöründen de pek çok bilgi aldım.

■ Yakında başka kitap projeniz var mı?

Evet, ikinci romanım da bitti. Adı “Marmara’dan Esen Rüzgar”. 2015’in ilk aylarında okuyucularıyla buluşacak sanırım.

Arzu Atabarut: Keşke erkekler de takı taksa

■ Siz de tasarıma uzak değilsiniz. Hindistan’ın en eski mücevher evinin tasarımlarını Türkiye’ye getiriyorsunuz.

Hindistan’ın 16. yüzyıldan beri hâlâ varlığını sürdüren en eski mücevher evi Gem Palace tasarımlarını, misafidlerimi keyifli sohbetlerle ağırladığım küçük bir showroom’da sergiliyorum. Mağaza modeli benim ruh halime uymazdı.

■ Mücevher tutkusu sadece kadınlara has bir şey mi?

Türkiye’de ağırlıklı olarak kadınlara mahsus fakat yurtdışında durum böyle değil. Yurtdışında katıldığım gece davetlerinde erkeklerde, müthiş güzellikte kol düğmeleri, broşlar, iğneler görüyorum. Gündüz ise daha günlük parçaları tercih ediyorlar.

■ Türk erkeklerinin aksesuvar zevki nasıl?

Keşke Türkiye’de de bu güzellikte parçaları takan erkekler olsa ve giydikleri kıyafete ölçülü bir zenginlik katabilseler. Ancak erkeklerde gözüme çarpan parçaların çoğu, birbirine benzeyen risksiz ürünler.