1 asırdır estetik peşinde koşan Portakal Ailesi’yle buluştuk.

Babasından öğrendiği mesleği başarıyla sürdüren Türkiye’nin en tanınmış müzayedecilerinden Raffi Portakal, kızı Maya ile çalışıyor.

Türkiye’nin en önemli müzayedecilerinden olan Raffi Portakal, yılların deneyimi ile projelerine devam ediyor. Artık kızı Maya da işin başında. İkili, bu yıl 100 yılı dolduran aile mesleğini büyük bir tutkuyla sürdürüyor. Maya Portakal, küçüklüğünden beri ilgi duyduğu mesleğe, aslında ailesinin farkında olmadan yönlendirmesiyle, büyük bir sevgiyle başlamış. Türkiye’nin en tanınmış müzayedecilerinden Raffi Portakal ve “Benim en büyük hocam babam” diyen Maya Portakal ile keyifli bir söyleşi yaptık.

Farklı bir soyadınız var…

Öyle bir ailede doğdum ki kendimi çok şanslı hissediyorum. Portakal sıcak, farklılık hissi veren, akılda kalan bir soyadı. Böyle bir soyadını taşıdığım için de şanslıyım. Arapça’da portakal, Yunanca’da portakalis, Eski Roma dilinde portakal. İşte bu ad ve gelenekle 1973’te işimi kurdum, kısa zamanda tanındım ve ün yaptım.

Psikoloji eğitiminiz de var. Bu eğitimin mesleğinize ne gibi katkıları oldu?

1964’te üniversiteye girdim. O dönemde sağ sol çekişmesi vardı. İyi öğrenciydim ama okulda şartlar çok ağırdı. Her zaman bilgi deformasyonundan korktum. Sanat eseriyle, antikanın içinde yoğrulmuşum. Klişeleşmiş fikirler var kafamda. “Şunun fiyatı bu kadar eder”, “Keşke tablonun rengi böyle olsaydı” gibi. Bu fikirlerle yaşarsan gittiğin yerden zevk alamazsın. Psikoloji eğitiminde de böyle. “Bak bu sık sık ayaklarını sallıyor, ne kadar huzursuz”, “Şu hareketi yaptı, kendine güvenmiyor” diye irdelersen, profesyonel deformasyon olur. Bu durumlardan hep kaçındım.

Portakal Sanat ve Kültür Evi 100 yaşına giriyor…

Evet, su sene 100. yılımız. Bu ne demek? Bizim doğumumuz Cumhuriyet’in tohumlarının atıldığı Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına uzanıyor.

“Milattan Önce” demek gibi bir şey bu, sanki…

Türkiye için tam da öyle… Dedem Yervant Portakal, 1883’te doğmuş. İlk dükkânını 1914’te Kapalıçarşı’da açmış. Antikacı Rıza Bey’le ortakmış ve müzayedeleri birlikte düzenlemişler. Ama konuya esas hâkim olan kişi dedemmiş ve 32 tane saray müzayedesi yapmış. Babam ikinci kuşak, 1947’de dükkânını açıyor. Dedemin sağlığında kendi dükkânı, düzeni var ama müzayedeleri daima birlikte düzenliyorlarmış.

‘BABAMLA KUŞAK ÇATIŞMASI YAŞADIM’

Ailede hep usta-çırak ilişkisi olmuş.

Aynen öyle. Hatta bir dönem sonra kuşak çatışması olmuş ve babam, dedemin yanından ayrılmış. Nitekim 1974’te ben de babamla kuşak çatışması yaşadım. Dükkânları ayırdık ve hepimiz için hayırlı oldu. Ancak mesleki ortaklık bakidir. Ustandan öğrenmeyi daima sürdürürsün.

1984’te sanat seminerleri vermeye baslamışsınız…

Evet, 13 yıl devam etti. Önce bir genel bilgi veriyordum. Daha sonra sanat eserleriyle antika arasındaki ilişkiyi anlatıyordum. Bilgiyi kısa zamanda aktarmak önemlidir. Bilgiyi hap haline getirip vermek lazım. Hep bunu yaptım.

Bugüne kadar düzenlediğiniz en önemli sergiler hangileri?

Benim için en önemlisi kızımın yaptığı 2 sergi: 2013’te Damien Hirst sergisi ve bu yıl Marc Quinn, Anish Kapoor gibi önemli sanatçıların mücevherlerinin yer aldığı “Giyilebilir Sanat Sergisi”.

Ama onları kızınız yapmış!

Herhalde, “Ben yaptım” demedim ki! Ama çok başarılı ve önemli sergilerdi. Her türlü ayrıntısıyla kendisi uğraştı, anlaştı, görüştü ve sergiyi hazırladı. Gurur duydum.

Meslekte sizin için kırılma noktaları ne oldu?

Sabancı Müzesi’nin açılış sergisini ben yaptım. Ne heyecan, ne heyecan! Muhteşem bir koleksiyon hazırladık ve bu koleksiyonla Sabancı Müzesi kuruldu. Sakıp Bey’in müthiş vizyonu vardı.

Sakıp Bey’in katkısı oldu mu? Evet Sakıp Bey’le birlikte hazırladık. Sakıp Sabancı hem müşterim hem dostumdu. Birbirimizi çok severdik. Muhteşem bir koleksiyon hazırladık. Bugün Sabancı Müzesi bu koleksiyon üzerine kuruldu.

Kırılma noktalarınızdan bahsediyordunuz…

İkinci kırılma noktam 2004’teki “Batı Resminin Büyük Ustaları” sergisidir. Monet, Picasso, Renoir, Miro’nun eserlerinin orijinallerini satış amaçlı getirdim. 14 günde 12 bin kişi gezdi. Ben yine de “O dönem için biraz erken davrandım” diye düşünüyorum.