Türkiye’de ve dünyada 50’ye yakın sergi açan; Jack Nicholson, Kevin Costner ve Madonna’nın evinde resimleri bulunan ressam İsmail Acar’la yeni sergisi öncesi buluştuk.

Ressam İsmail Acar, İstanbul ve lale konseptli bir sergi daha açmaya hazırlanıyor. 7 Mayıs-10 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek sergide sadece resimleri değil, heykel, obje ve kostüm tasarımları da yer alacak. Bu arada yakında İstanbul’da açılacak çikolata müzesinde Acar’ın eserlerini çikolata kaplanmış olarak da göreceğiz. Sergi bahanesiyle Acar’ın kapısını çaldık, hikâyesini, yeni projelerini ve Türklerin resme bakışını konuştuk.

Ne zaman resme olan yeteneğini fark ettin?

Resme olan yeteneğimi çocukluk yıllarında fark ettim. Resim çizmek beni mutlu ediyordu. Bir çeşit kendimi bir ifade şekliydi.

Resme bu kadar yeteneğin varken, neden psikoloji okumayı tercih ettin?

Lise yıllarımda güzel sanatlar fakültesinin varlığından habersizdim, üniversite sürecinde bunu fark ettim. Ama ilk eğitimim psikoloji.

‘ABİM BENDEN DAHA İYİ RESİM ÇİZERDİ’ 

Ailende resme merakı olan var mıydı?

Annem şiir yazardı. Abim güzel resim çizerdi. Hatta “O dönemde benden daha iyiydi” diyebilirim. Belki bunların sanata yönelmemde bir etkisi olmuştur.

Dünya çapında kaç sergin oldu?

Venedik Bienali’nden Floransa’ya, Tokyo’dan Dubai’ye 50’ye yakın sergi.

Hangisi senin için daha özeldi?

Benim için en önemlisi, 1999’daki Ayasofya sergimdir. Bir buçuk asırlık bir ibadethane olan müze, sergi yeri olarak kullanıldı. İlk kez bu kadar büyük bir alan kullanarak sergi yapmıştım. Yaklaşık 12 bin metrekarelik bir alandı bu. 35 bin kişi gezdi bu sergiyi.

Yarım kalmış resimlerin var mı, bir türlü bitiremediğin?

Evet var. Aslında yok da! Sadece bazen bitirdiğim bir resmin üzerine ilaveler yapıyorum. Tekrar ele alabiliyorum.

Bir anda birkaç resim yapmaya mı başlarsın?

Yoksa birini bitirip diğerini mi yaparsın? Sergi olarak başlıyorum. Temalar oluşturuyorum. Her sergide kaç adet eser yer alacak ise o eserlerin niteliklerine göre bazen birden fazla resme aynı anda başlayabiliyorum. Yorucu ama her zaman çok zevkli oluyor bu çalışmalarım.

Yurtdışında hangi ünlü isimler sergilerinin müdavimi?

Birçok isim var. Sayamayacak kadar çok. Ülkelerin önemli müze müdürleri, koleksiyonerler, sinema sanatçıları, şarkıcılar, devlet adamları, krallar…

Kendini anlatırken “Türk gibi resim yaparım” diyorsun. Bunun anlamı nedir?

Türkler İstanbul’da Boğaz’a, Topkapı Sarayı’na, Ayasofya’ya, Sultanahmet’e ve 10 bin yıllık yerleşik Anadolu’ya bakarak yaşar. Benim dönemime kadar Türkler, buralara bakıp çağdaşlık adı altında New York’un gökdelenlerini çiziyordu. Oysa Batılı kültür, kendine özgü olanı yorumluyordu. Ben de kendime özgü olandan yola çıktım ve onu yorumladım. Fransız, Fransız gibi; Alman, Alman gibi; Çinli, Çinli gibi; Amerikalı, Amerikalı gibi resim yaparken ben de Türkiye’de ilk kez Türk gibi resim yaptım ve yapmaya da devam ediyorum.

Genelde yaptığın resimlerin bir hikâyesi veya kurgusu var mı?

Elbette! Çıkış noktalarım olduğu gibi kurgularım da var. n En beğendiğin ressamlar kimler? Birçok ressam var, sayamayacağım kadar çok. n Peki isim vermeyecek misin? Ergin İnan, Mehmet Güleryüz, Osman Hamdi, Taner Ceylan…

Resimlerini yaparken onlardan ilham alır mısın?

Birçok sanatçıdan ilham alırım. Bunun illa bir ressam olmasına gerek yok.

Jack Nicholson’ın, Kevin Costner’ın, Madonna’nın evinde resimlerinin olduğu doğru mu?

Evet doğru.

Nereden aldılar resimlerini?

Birçok ünlü var bu saydıklarının haricinde. Galerilerden, atölyeden ya da bizzat sipariş vererek alıyorlar.

Yurtdışında bağlı olduğun bir galeri var mı?

Bazı ülkelerde var. Ancak çoğunlukla bağımsız olarak çalışmayı tercih ediyorum. Eğer temama uygun bir müzeyse, sergi yapıyorum.

‘RÖNESANS SANATÇILARI GİBİ ÇALIŞIYORUM’

Sadece resim yapmıyorsun, heykel ve fotoğraf da var. Rönesans sanatçıları gibi çalışıyorum. Tüm sanat dallarının temelindeki desen ve kompozisyon bilgisini kullanarak her şeyi yapabileceğimi hissediyorum ve yapıyorum. Zaman zaman heykel sergim oluyor.

Peki heykel mi, yoksa resim yapmak mı zor?

Heykel yapmak, resme göre çok daha kolaydır. Resim yaparken, elin ilk sapı tutar. Sapın ucunda fırça vardır. Fırça esneyebilir, bükülebilir. Hata yapma ihtimalin daha yüksektir. Heykel yaparken elin tamamen yaptığın işle temas halindedir. Daha rahat çalışır ve daha hâkim işlersin.

2-10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek İstanbul ve Laleler serginden bahseder misin?

Bu sene 10’uncusunu gerçekleştirdiğim geleneksel bir sergi bu. Adress İstanbul sponsorluğunda ve teması “İstanbul ve lale”.

Neden lale?

Lale güzelliğinin ötesinde, bizim kültürümüzde minyatürden çiniye, çeşitli el sanatlarına kadar pek çok sanatçıya ilham veren bir estetik obje. Narin bir bitki olan lale, İslamiyet’te ve tasavvuf içinde çok özel anlamlar taşıyor. Arapça yazılışı itibarıyla “Allah” kelimesi ile aynı harfleri taşıyan lale, tasavvufta da “Allah’ın birliğini” (tevhid) temsil ediyor. Ayrıca yine tasavvufta, lale yapraklarının yukarıya doğru duruşunun, bir dervişin dua edişini resmettiğine inanılıyor. Tüm bunların yanında, rengi ve şekli itibarıyla sık sık “sevgilinin yüzüne, yanağına ve dudağına” benzetilen bu eşsiz çiçek, bu anlamda aşkı ve aşka duyulan güzel sevgiliyi sembolize ediyor. Günümüzde lale denildiğinde ilk akla gelen şeyler daha çok Lale Devri ve zamanla sembolü olduğu İstanbul şehri olarak öne çıkıyor. Türk estetiğine bu denli ilham vermiş laleyi yüzyıllar sonra ilk kez, güzel sanatlar alanında günümüzde ben tekrardan güncelliyorum.

Sergide ne tür tasarımların yer alacak?

Heykel, obje, kostüm gibi tasarımlarım sergilenecek. Zaten bu çerçevede 20 senedir bunu ara ara yapıyordum.

‘ÇİKOLATA MÜZESİNDE 10 ESERİM VAR’

Gelecek planlarından bahseder misin?

“Beş Duyu, Beş Olgu” ve “Yedi Renk 7 Tat ve 7 Doku” sergileri… Bir de devam eden bir çikolata müzesi çalışmam var.

Nedir çikolata müzesi?

Pelit’le birlikte gerçekleştirdik bu projeyi. Dünyadaki ilk çikolata müzesi… Dekorasyonuna katkılarım oldu. Benim 10’a yakın eserim var.

Çikolatadan mı eserlerin?

Evet ilk önce kalıp hazırlanıyor. Daha sonra çikolata kaplanıyor. Osman Hamdi’ye ait “Kaplumbağa Terbiyecisi” de var aralarında. Çok büyük heykeller şeklinde bu eserler.

Erimiyor mu yaptığın heykeller?

Hayır oda sıcaklığında herhangi bir şey olmuyor. Sadece parlaklığı gidiyor. O durumda gıda verniği ile parlatıyorlar.

GÖRME ENGELLİLERİN 5 DUYUSUNA HİTAP EDİYOR

Fransa’da satın aldığın şatodan bahseder misin?

Birçok binadan oluşan ve 300 dönüm bağı, bahçesi olan bir şato bu. Gelecekte bir müze haline getireceğim. Bu Türkiye’nin de gurur duyacağı bir proje olacak.

Görme engelli insanların resimlerini hissedebilmeleri ve anlatabilmeleri çok etkileyici. “Resimlere dokunulmaz” denir. Senin kullandığın teknikten dolayı mı dokunulabiliyor?

Evet farklı bir teknik kullanıyorum. Dünyada bir örneği olmayan, görme engellilere yönelik deneysel bir çağdaş sanat çalışması bu.

Nereden aklına geldi böyle bir çalışmaya imza atmak?

Görme özürlü insanların da sanatı hissetmeye hakları olduğunu düşündüm. Bizlere göre bu bilinen bir şey, onların algıları çok yüksek. İlk olarak anketle ne tarz çalışmalara ilgilerinin olduğunu tespit ettik. En çok Mona Lisa ve Osman Hamdi’nin “Kaplumbağa Terbiyecisi” eserlerini merak ettiklerini öğrendik. Bu eserleri heykel yaparak canlandırdım. Çok çok ilgi gördü.

Peki “Görme engellilerin 5 duyusuna hitap ediyorum” derken neyi kastediyorsun?

“Beş Duyu, Beş Olgu” sergisi, algı olarak 5 duyuya hitap eden, görme, duyma, dokunma, tatma ve koklama duyularının tamamı kullanılarak gezilebilen bir sergi. Bu özelliğiyle dünyada pek örneği yok. Serginin çıkış noktası, olgularla algılar arasındaki bir boyutlama, yeni boyut arayışları ve farklı deneyimler. Görme engellilerin de kolaylıkla gezebileceği bir sergileme şekli. Göremeyen insanlar, görmedikleri dünyayı üç boyutlu algılayabiliyor. Sergide, sabit bir noktadan bakan bir göz, eşyanın sadece kendisine dönük olan yüzeyini algılarken, görmeyen bir göz eşyayı üç boyutlu olarak tarif edebiliyor.

‘BİNDEN FAZLA ŞEHİR GEZDİM’

Hayatının dönüm noktaları neler?

Güzel sanatlara girmem. Ayasofya sergim. 2005’te 51. Venedik Bienali’nde 25 ayrı binada aynı anda yaptığım büyük sergi…

En büyük hayalin nedir?

Doğa içinde, yeşil içinde bir hayat.

Seyahat tutkun var mı?

Elbette. Şu ana kadar gerek sergilerim gerekse özel merakım sebebiyle 108 ülkeyi, binden fazla şehri dolaştım.

En çok kimin resmini yapmak isterdin?

Her istediğim kişiyi model olarak kullandım ama hayatım boyunca sadece; Ayasofya’nın, İstanbul’un resmini çizebilirim sanırım.

‘RAHAT UYUMAYI TERCİH EDİYORUM’

Sıradan bir gününü anlatır mısın?

Sabah, yatış saatime göre kalkıyorum ama en geç 08.00 oluyor bu. Genelde 03.00’e kadar çalışıyorum, bazen bu sabah 05.00’i de buluyor.

Buna bir tür işkoliklik diyebilir miyiz?

Bunu hırs gibi algılamayalım. Görevden çok, zevk alarak yaptığım bir şey. Ayrıca kafamda yarım kalan işle uyumaya çalışacağıma, işimi tamamlayıp kafam rahat uyumayı tercih ediyorum.